Ana Sayfa » Rus Edebiyatı Klasikleri » Babalar ve Oğullar : 10


BABALAR VE OĞULLAR

İVAN SERGEYEVİÇ TURGENYEV


Diğerlerini ise uzun bir süre uyku tutmadı. Oğlunun eve dönüşü Nikolay Petroviç'i çok heyecanlandırmıştı. Yatağına yattı, fakat mumu söndürmedi ve başını ellerine dayayarak derin derin düşündü. Kardeşi ise, çalışma odasında, birkaç közün hafifçe parladığı ocağın önündeki koltuğunda oturmaktaydı. Vakit gece yarısını geçtiği halde Pavel Petroviç soyunmamıştı. Sadece rugan ayakkabılarını çıkarmış, terliklerini giymişti. Elinde Gaignani'nin son sayfasını tutuyor, ama okumuyordu; mavimtırak bir alevin yanıp söndüğü, sonra gene parladığı ocağa dikmişti gözlerini. Aklından neler geçtiğini Allah bilir, ama geçmişe kadar uzanmıyordu o düşünceler. Yüzünde çetin, gergin bir anlatım vardı, kendini anılarına bırakmış bir insanın anlatımı olabilirdi bu ancak. Ve arkada küçük bir odada Feniçka adlı, sırtında mavi bir hırka, siyah saçlarında beyaz bir örtü bulunan bir kadın, büyük bir sandığın üzerine oturmuş, bazen çevresini dinliyor, bazen uyukluyordu. Bir çocuk karyolasının göründüğü ve uyuyan çocuğun soluyuşlarının duyulduğu açık kapıya bakıyordu.
Sabah ilk Bazarov uyandı ve evden çıktı. Çevresinde bakınarak, “Tüh yahu!” diye düşündü, “Pek büyük bir yer değil burası.” Nikolay Petroviç toprağını köylüler ile bölüştükten sonra, yeni evini ancak dokuz akrelik, düz ve kıraç bir yerde yaptırmak zorunda kalmıştı. Bunun üzerine bir ev, yönetim ve çiftlik yapıları kurmuş, bir bahçe, bir göl yaptırmış, bir de kuyu açtırmıştı; ama fidanları iyi tutmamış, göl de çok az su toplamış, kuyulardan da acımtırak bir su çıkmıştı. Fakat çardağın leylakları iyice büyümüştü; orada çay içiyor, yemek yiyorlardı arada bir. Bazarov birkaç dakikada, bahçenin bütün yollarını gezmiş, ahırı, avluyu gözden geçirmişti, sonra da oracıkta arkadaş oluverdiği çiftlikten iki çocukla birlikte, evden bir mil kadar uzaktaki küçük bir bataklığa, kurbağaları görmeye gitmişti. “O kurbağaları ne yapacaksın bey?” diye sordu ona çocuklardan biri. Kendisinden aşağı düzeydeki insanlara hiçbir zaman yüz vermediği ve uzak durduğu halde, onların güvenini kazanmaya özel gayreti olan Bazarov, “Anlatayım” dedi. “Kurbağanın içini açıp ne var ne yok anlayacağız.” “Peki, bunu ne diye öğreneceksin?”
“Hastalandığın zaman bakarken bir yanlışlık yapmayayım diye.”
“Sen doktor musun?” dedi çocuk.
“Evet.”
“Duydum mu Vaska? Bey diyor ki, sen de, ben de tıpkı kurbağaymışız. Vay canına!”
Sarı saçlı, çıplak ayak, sırtında dik yakalı, kül rengi bir gömlek olan, yedi yaşlarındaki Vaska,
“Ben kurbağalardan korkarım” dedi.
“Korkacak ne var? Isırmaz ki seni, ısırır mı hiç?”
Bazarov, “Hadi, girin suya bakalım, benim genç filozoflarım” dedi.
Bu sırada, Nikolay Petroviç de uyanmış, Arkadiy'yi görmeye gitmişti, giyimli buldu onu.
Baba ile oğul, üstüne tente gerilmiş taraçaya çıktılar. Korkuluğun yanında, kocaman leylak dalları arasında, kaynayan bir semaver vardı. Akşam onları kapı önünde ilk karşılayan küçük kız çıktı o sırada, ince bir sesle; “Fedosya Nikolayevna pek iyi değil, gelemeyecek kahvaltıya” dedi. “Dedi ki bana, git sor dedi, çayı lütfen kendiniz mi alırsınız, yoksa Dunyaşa'yı yollayayım mı?” “Ben yaparım, ben yaparım” diye kesti onun sözünü Nikolay Petroviç. “Çayın nasıl olsun Arkadiy? Kremalı mı, limonlu mu?”
“Kremalı” dedi Arkadiy. Kısa bir susuştan sonra da. “Baba?” diye hitap etti.
Nikolay Petroviç, sıkıntı ile oğluna baktı.
«   01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18   19   20   ...    117   »