Ana Sayfa » Rus Edebiyatı Klasikleri » Babalar ve Oğullar : 33
da güzelleşti baksana. Atla gideriz, kasabayı görürüz. Beş altı gün gezelim, çok değil.“ “Sonra gene bize dönecek misin?”
“Hayır, babama gitmem gerek. Biliyorsun, aşağı yukarı yirmi mil ötede buradan. Onu da, annemi de uzun süredir göremedim. Yaşlıları sevindireceğim. İyi insanlardır, hele babam!
Çok tatlı bir adamdır. Ben onların tek çocuğuyum.”
“Çok kalacak mısın orda?”
“Sanırım. Sıkılırım besbelli.”
“Dönüşte bize uğrar mısın?”
“Bilemem… bakalım. E, ne diyorsun, gidelim mi?”
İçinden çok sevinmişti arkadaşının önerisine, ama duygularını gizlemeyi bir ödev gibi görüyordu. Yok yere nihilist olmamıştı.
Ertesi gün de yola çıktı Bazarovla Arkadiy. Maryino'daki gençler, onların gidişinden üzüntü duydular; Dunyaşa bile birkaç damla gözyaşı döktü. Fakat yaşlılar rahat bir soluk aldılar. Bizim iki arkadaşın yollandıkları bu kent, Rusya'da sık sık görüldüğü gibi, hem ilerici hem de zorba olan, genç kalmış bir valinin yönetimindeydi. Daha göreve başladığı yıl dolmadan,
Muhafız Alayı süvari subaylığından emekli olup hara işleten, konuksever soylular başkanı ile değil, yalnız kendi astları ile çatışmaya başlamıştı. Sonunda kavga gürültü öylesine büyüdü ki, Petersburg'daki bakanlık, olanı biteni yerinde incelemek üzere oraya güvenilir bir memur göndermeyi gerekli buldu. Üst makamlar bu görev için, bir zamanlar Kirsanov kardeşlerin gözetimini üzerine almış olan Kolyazin'in oğlu Matvei İlyiç Kolyazin'i seçtiler. Bu Kolyazin de “gençler”dendi. Yani kırkına yeni basmıştı, fakat devlet adamı olma yolunda hızla ilerleyen ve daha şimdiden göğsünde iki yıldız taşıyan biri idi, ama bu yıldızlardan biri yabancı, üstelik hiç de önemli olmayan bir nişandı. Yargılanmak görevi ile geldiği vali gibi o da “ilerici” sayılıyordu ve kendi de kodamanlardan olduğu halde, onların çoğuna benzemiyordu. Kendisini çok yüksek görüyordu.
Kendini beğenmişliğinin sınırı yoktu ama davranışı sade idi. Nazik bir görünüştü vardı, karşısındakileri öyle hoşgörü ile dinler ve öylesine candan gülerdi ki, ilk bakışta “şeker gibi bir adam” sayılabilirdi. Ama önemli durumlarda, hemen ağırlığını ortaya koymayı bilirdi. “Enerjik davranmak esastır” sözünü dilinden hiç düşürmezdi, öyle zamanlarda. “Enerji devlet adamının birinci özelliğidir” derdi. Ama bu konuda aldanıyordu, çünkü biraz pişmiş her memur onu parmağında oynatabilirdi. Matevi İlyiç, Fransız devlet adamı Guizot'tan büyük bir saygı ile söz ederdi ve herkese, her çeşit insana, kendisinin sıradan bir memur, modası geçmiş bir bürokrat olmadığı, toplumsal hayatın tek bir olayının bile gözünden kaçmadığı kanısını aşılamaya çalışırdı. Bu türlü sözlere çok alışıktı. Hatta çağdaş edebiyatın gelişimini de izlerdi.
Gerçekte ise Matevi İlyiç, eskiden Petersburg'ta, dönemin gizemli yazarı General Svyetçin'in eşi.
Madame Svyetçi'nin akşam toplantılarına gitmeden önce, Fransız fılozofü ve ruhbilimcisi Condillac'tan birkaç sayfa okuyarak hazırlanan I.Aleksandr'ın günündeki siyaset adamlarındandı. Pek de ileri değildi ama onun yöntemleri başkaydı, daha moderndi. Usta bir saray adamıydı, çok kurnazdı. Ama devlet işlerinde yeteneği yoktu, dümenini yürütmeyi iyi bilmesine karşın zeki de değildi: Bu konuda onunla kimse yarışamazdı ve asıl önemli olan da budur elbet.
« 01 ... 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 ... 117 »