Ana Sayfa » Türk Edebiyatı » Aşk Dalgası : 01


AŞK DALGASI

ÖMER SEYFETTİN


Vapur dopdoluydu. Son düdük öttü. İki yandaki çarklar, dar kafeslerinde birden uyanan alışkın ve müthiş deniz aygırları gibi, hiddetli bir gürültü çıkararak, kımıldandı. Bütün vapur hafifçe sarsıldı. Hava gayet güzeldi. Kadıköy'e gidiyorduk. Sonu leylak renkli sisler içinde eriyen Marmara'nın kubbeli, ince minareli, uzun ve uyumuş ufuklarında, büyük ve beyaz kenarlı bulutlar, parçalanmış köpük dağları halinde yavaş yavaş büyüyor, dağılıyor, toplanıyor, derin çukurlarında, yüksek tepelerinde morluklar, koyu mavilikler birikiyordu. Haziranın yakıcı güneşi, vapurun, dumanlardan ve yağmurdan esmerlenmiş tentelerine düşüyor, bazı duran ve yine birden esmeye başlayan kararsız rüzgârı sanki ılıklaştırıyor, sanki ona sarhoşluk verici, hareket ettiren şuh ve fettan bir şey katıyordu.
Uzak ve bilinmez masal adalarından gelmişe benzeyen süt gibi beyaz martılar etrafımızda uçuşuyorlar, çıkardıkları tatlı ve derin sesleriyle şehirde kalmış, kalabalıktan, uğraşmalardan, hırslardan, kederlerden bunalmış zavallı insanları kendi vatanlarına, gerçekten pek uzak, tenha, sakin yerlere biraz aşk ve şiir tatmak için çağırıyorlardı. Lacivert dalgalar içinde bir masal, bir efsane köşkünü andıran Kızkulesi hayalime dokunuyor, ruhumu, hissimi beyaz ve aydınlık dualarıyla uyutarak aklımdan bütün çevremin, semtimin yankılarını siliyordu. Artık vapurda olduğumu unutuyordum. Ömrümde her gün birkaç şiir okuyan ve düşünen bir adamın, o tuhaf ve hastalıklı hali etrafımı bozuyor, Üsküdar ve Selimiye yakalarındaki evleri, kubbeleri, minareleri, selvileri, hatta koca Tıp Fakültesini ve koca kışlaları silerek hiç görmüyor; onların yerine, alanlarından gümüş ve elmas şelaleler akan, serin gölgelerinde çıplak ve pembe çiftler öpüşen, balta girmemiş çam ve kayın ormanları yapıyordum.
Gerçekte olmayan, yalnız kendi hayalimde yarattığım bu manzaraya, bu yüce ve büyük manzaraya bakarak, “ah, aşk yeri… ah, işte aşk yeri…” diyordum. Martıların, “Geliniz, uzaklara, şu leylak renkli sislerin öbür tarafına… Orada sizi beyaz çiçekler, ezeli ve yeşil baharlar içinde bekleyen kızlar var, geliniz haydi oraya…” diyen ve pek derinlerden acele acele inleyerek gelen seslerini işittikçe, hayalim bütün bütüne dumanlanıyor, adeta başım dönüyor. Artık pek aşağılarda kalan Kızkulesi'nin üstünde şeffaf kanatlı binlerce perinin uçuştuklarını ve gidilse elle tutulabileceklerini açıkça görüyordum. Ansızın omzuma bir el dokundu. Döndüm.
“Yahu, nedir bu hal, bu dalgınlık ne?”
“Hiç…”
“Beni tanıyamadın mı?”
“Şey…”
“Uyan yahu. Ver elini bakayım.”
Sıcak ve kuvvetli bir elin, benim haberim olmadan kendi kendine uzanmış olan soğuk elimi sıktığını duydum ve uyanmaya başladım. Fakat hâlâ mahmurluktan kurtulamıyordum.
“Sen ha…”
“Ben ya!..”
Bu, en sevdiğim okul arkadaşlarımdan biriydi. On iki senedir görüşmemiştik. On iki sene… Aman Yarabbim! Dün gibi… Hayat gerçekten en uzun olaylarıyla çabuk biten bir sinema şeridinden başka bir şey değil! Okulda herkesi güldüren, herkesle alay eden, herkese isim takan, şen ve sevimli arkadaşım çok değişmişti.
«   01   02   03   04   05   06   »