This shows you the differences between two versions of the page.
— |
turk_edebiyati:ferman_01 [2015/11/14 17:38] (current) |
||
---|---|---|---|
Line 1: | Line 1: | ||
+ | ~~NOCACHE~~ | ||
+ | <php>tpl_youarehere();</php>Â | ||
+ | ----Â | ||
+ | <php>esnek_yatay_reklam();</php>Â | ||
+ | [<2>]Â | ||
+ | ~~Title: Ferman : 01~~Â | ||
+ | === FERMAN ===Â | ||
+ | === ÖMER SEYFETTİN === | ||
+ | ----Â | ||
+ | Sanki bir tufandı. Gök delinmiş gibi aralıksız yağmur yağıyor ve bütün ordu Semlin'e doğru sel, çamur, sis ve bora içinde ilerliyordu. Belgrad – Şabaç yolu çökmüştü. Karanlık ormanlara, sarp yokuşlara, uçurumlu dağlara alışkın olmayan yük develeri, yedekçileriyle birlikte kaybolmuşlardı. Subaylar bağırıyor, boru sesleri işitiliyor, atlar kişniyordu. Hatta padişahın otağı bile ortada yoktu. Bu kısa yol, üç gündür bitip tükenmiyordu. \\ | ||
+ | Konak yerine, yalnız sadrâzamın çadırı kurulabilmişti. Padişah saltanat arabasının penceresinden kendi otağını göremeyince, çevresindeki, ıslanmış, allı yeşilli, sırmalı giysileriyle gözleri kamaştıran iri ve çevik koruyucularına: \\ | ||
+ | – Daha durmayacak mıyız? dedi. \\ | ||
+ | Hiç kimse karşılık vermedi. Herkes önüne bakıyor ve şakır yağmur yağıyordu. Yaşlı padişah hastaydı. Ama ayaklarındaki nıkris sızılarını duymuyor, Kurban Bayramı namazının Semlinde kılınmasını düşünüyordu. Artık eskisi gibi ata binemiyor, hatta vezirleriyle görüşüp konuşmak için bile saltanat arabasından çıkamıyordu. \\ | ||
+ | Konak yerinde padişahın otağını görmeyen bütün ordu, gökyüzünden gelen bu öfke karşısında donakalmış; günah dolu bir topluluk gibi birdenbire sustu. Sesler, borular, uğultular, hatta atların kişnemesi bile kesildi. Yalnız yerlere ve çalılara düşen yağmur damlalarının şıkırtısı duyuluyordu. Sadrazam ne yapmıştı? Tâ İstanbul'dan beri padişahtan bir konak ileri gidiyor, yolları düzeltiyor, padişahın otağını kurduruyordu. Bu onun göreviydi. \\ | ||
+ | Ama hangi padişah otağı?.. \\ | ||
+ | Yağmurun loş gölgeleri içinde, koca kavuğu ve uzun boyuyla Sokullu'nun, elleri önünde bağlı, gözleri yerde, yavaş yavaş saltanat arabasına yaklaştığı görüldü. Haberciler açılarak yol veriyordu. Arkasından üç tuğlu vezirler de geliyordu. Kavuğundan sızan sular solgun yüzüne, sarı sakalına akıyordu. Som sırma perdenin yanına gelince: \\ | ||
+ | – Padişahım, acıyınız, kulunuzun çadırına şeref veriniz, dedi. \\ | ||
+ | – Bizim otağımız niçin yapılmadı? \\ | ||
+ | – Otağcılar fırtınadan yolu kaybetmişler. Konak yerine gelemediler Padişahım... \\ | ||
+ | Padişah bir şey söylemedi, perdenin gerisine çekildi. Yağmur durmuyor, daha da şiddetleniyordu. \\ | ||
+ | Sokullu'nun işaretiyle, altın yaldızlı koruyucu mızrakların arasındaki değerli taşlarla süslü saltanat arabası hareket etti. Sakin ve ıslak vezirler, büyük kavuklarındaki parlak tuğları sallayarak, gözleri yerlerde, altın tekerleklerin yanı sıra yürüyorlardı. Çadırın önüne gelince, arabadan inen padişahın kollarına girdiler. Sırma perdeli kapıdan içeri soktular. \\ | ||
+ | Yağmur hiç durmadan yağıyordu. \\ | ||
+ | ... İstanbul'dan kırk dokuz günde Belgrad'a gelen yorgun ordu; yollarda birtakım haydutların saldırısına uğramıştı. Yeniçeri ağası bunları izlemeye çıktı. Malkara Beyi, Evren Bey'le birleşti. \\ | ||
+ | <php>sayfa_numaralama(8);</php>Â | ||
+ | <php>esnek_yatay_reklam();</php> |