Ana Sayfa » Ütopya Kitaplığı » Güneş Ülkesi : 18
Güneşlilerin onurlarına dokunuldu mu, iftiraya uğradılar mı, bir yağmacılıkla karşı karşıya kaldılar mı, devletlerden biri saldırdı mı, ya da bir zorbanın buyruğu altındaki bir kent onları yardımına çağırdı mı (çünkü, Güneş Ülkeliler her zaman özgürlüğü savunmuşlardır), Büyük Kurultay hemen toplantıya çağrılır. Herkes diz çöküp Tanrı'ya yakarır, kendilerine en uygun ve kesin bir karar esinlesin diye, durumu iyiden iyiye inceler, hakkın hangi yanda olduğunu araştırır, ondan sonra savaşa karar verirler. Onun hemen ardından, düşmana Forensis adı verilen bir rahip gönderir, gerek yağma edilen malların geri verilmesini, gerek dost devlete haksız saldırının durdurulmasını, gerekse zorbalığa son verilmesini isterler. İstekleri kabul edilmezse, Güneş Ülkeliler öç tanrısı Sabahot'tan haksızlıkta direnenleri yok etmesini dileyerek savaş açarlar. Düşman cevap vermekte duraksar, hık mık ederse, Forensis, karar vermesi için belli bir süre tanır. Bu süre krallıklar için bir, halk yönetimleri için üç saattir. Sürenin azlığı, düşmanın zaman kazanmak amacıyla oyalayıcı yollara baş vurmasını önlemek içindir. Böylece, Güneş Ülkeliler doğal hakların ve dinin savunmasını üstlerine almış oluyorlar demektir.
Savaş açılır açılmaz, Güç vekilini işe koşar. Ama, zararlı olabilecek her türlü gecikmeleri önlemek için, tıpkı Roma diktatörleri gibi, kendi başına gerekli kararlar alır. Bununla beraber, çok önemli ve ciddi bir durum olursa, Hoh'a, Akıl'a ve Aşk'a danışır. Ama, daha önce, yirmi yaşım doldurmuş bütün Güneş Ülkelilerin katıldığı bir toplantıda bir sözcü, savaşın niçin açıldığını, dayandığı hakları, nedenleri bir bir ortaya koyar ve böylece, gerekli tedbirleri almış olur. Daha önce de söylediğim gibi, silâh depolan her çeşit silâhlarla doludur. Bütün yurttaşlar, savaş talimlerinde bunların kullanılmasını öğrenmişlerdir.
Her çemberin dış duvarları mancınıkla donatılmış, her birinin başına da özel savaşçılar yerleştirilmiştir. Güneş Kentlilerin top dedikleri, tekerlekler üzerine yerleştirilmiş daha başka savaş silâhları da vardır ki, bunları savaş meydanlarına beraberlerinde götürürler. Ayrıca, katır, eşek sırtında, ya da arabalarla savaşçılara cephane, yiyecek içecek taşırlar. Askerler açık düzlüklere gelince, dörtken düzeninde toplanır, azık ve gereçleri, topları, savaş arabalarını, merdiven ve savaş araçlarını ortalarına toplar sonra düşmanın üzerine atılır, uzun zaman yılmadan dövüşürler.
Bazen geri çekiliyormuş gibi yaparlar: Her asker hızla gerileyip kendi bayrağına katılır. Güneş Kentlilerin savaş meydanını bırakıp kaçtığını, ya da kaçmaya yeltendiğini sanan düşman saldırıya geçer, ama Güneş Kentliler hemen bölükler halinde birleşik iki kanat meydana getirir, sonra bir an dinlenip nefes alırlar. Bu ara toplar düşmanı mermi yağmuruna tutarak dağıtır. Güneş Kentliler bu çeşit bir sürü savaş hilelerine başvururlar. Bu konuda hiç bir ordu onlarla boy ölçüşemez.
Güneş Ülkeliler ordugâhlarını Romalılar gibi düzenlerler. Çadırlar kurar ve onları kazıktan duvarlar ve hendeklerle çevirirler. Bu çeşitli işler özel birtakım çalışma görevlilerinin yönetiminde şaşırtıcı bir çabuklukla yapılır. Zaten bütün askerler, balta ve çapa kullanmasını bilirler.
Güneş Kent ordusunu, hepsi de savaş hilesi bakımından usta olan beş, sekiz ya da on kumandan yönetir. Bunlar savaş işlerini görüşmek için toplanır ve aldıkları kararlara göre birliklerine kumanda ederler. Savaşa silahlı ve atlı bir çocuk birliği de katılır. Bu çocuklar, bu yoldan savaşmasını öğrenirler, tıpkı kana alıştırılan aslan ve kurt yavruları gibi. Bununla beraber, zorlu bir tehlike halinde, silahlı kadınlarla birlikte savaş alanından uzaklara götürülürler. Ama, savaştan sonra, bu kadınlarla çocuklar savaşçıları kutlar, yaralarını sarar, onları överek, öpüp kucaklayarak acılarını dindirmeye çalışırlar. Bu kadınlarla çocukların varlığı ne büyük bir destektir! Kadınların ve çocukların gözlerine yiğit görünmek için savaşçılar gözlerini budaktan sakınmaz, tehlikelere atılır, kıyasıya dövüşürler; onların sevgisi atılganlıklarını kamçılar ve savaştan zaferle çıkarlar. Bir düşman kentin surlarına ilk tırmanan askerin başına, bir şeref belirtisi olarak, kadınlarla çocukların alkışları arasında yeşil yapraklı bir çelenk takılır. Savaş arkadaşlarından birinin hayatını kurtaranın başına da meşe yapraklarından bir çelenk konur. Bir zorbayı öldüren, silâhlarıyla ganimetleri tapınağa bırakır ve Hoh, gösterdiği yararlığa yaraşan bir ad takar ona. Başka savaşçılara da başka başka çelenkler verilir.
« 01 ... 08 09 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 ... 46 »